Kİtap Fİlm FOtograf
okuduklarım, izlediklerim, gördüklerim, dinlediklerim ve bunlara dair atıp tutmalarım
10 Mart 2013 Pazar
9 Şubat 2013 Cumartesi
Hikayem Paramparça- Emrah Serbes
Afilli Filintalar ve bir dergi için yazdığı cümle, yazı ve
öykülerden oluşan kitabın gün yüzü görmemiş yeni bir hikayesi de var. Adı "Galip
İşhanı". Ayrıca kitapta yazıların arasına
serpiştirilmiş fotoğraflar var. Beğenerek bir çırpıda okudum. Fakat kitap kapağını pek sevmedim.
23 Ocak 2013 Çarşamba
Silver Linings Playbook (2012)- David O. Russell
O şimdilik bir Oscar adayı. En iyi film dalında. Moda deyimle “keyifli” bir film.
Karakterlerimiz bir takım zorlu yaşantılardan sonra azıcık kafayı sıyırmışlar yaniii bir takım psikolojik sorunlar yaşamaktadırlar. Bradley Cooper’ın oynadığı Pat, karısı ile ilgili yaşananlardan sonra yattığı hastaneden çıkar. Ailesinin evine yerleşir. Karısını hala unutamamıştır ve çevresine uyum sağlayamamaktadır. Pat’ın babası acayip bir karakterdir. Futbol fanatiğidir. Öyle ki maçların oynandığı stadyuma saldırganlığı nedeniyle alınmamaktadır. Filmin kilit noktalarından birini oluşturan maçlar için bahse girme durumunu da baya bir abartmıştır. Ve kendisini Robert De Niro canlandırmaktadır. Jennifer Lawrence - ayrı bi beğeniyorum- ise kocasını kaybettiği için dengesini de kaybetmiştir ve bir dans yarışması için hazırlık yapmaktadır. Bu iki dengesizin yolları sokakta koşarken kesişir. Bir takım çıkar ilişkileri falan derken olay romantik komediye bağlanır. Haa bence Oscar alamaz ama fena bir film değil.
Karakterlerimiz bir takım zorlu yaşantılardan sonra azıcık kafayı sıyırmışlar yaniii bir takım psikolojik sorunlar yaşamaktadırlar. Bradley Cooper’ın oynadığı Pat, karısı ile ilgili yaşananlardan sonra yattığı hastaneden çıkar. Ailesinin evine yerleşir. Karısını hala unutamamıştır ve çevresine uyum sağlayamamaktadır. Pat’ın babası acayip bir karakterdir. Futbol fanatiğidir. Öyle ki maçların oynandığı stadyuma saldırganlığı nedeniyle alınmamaktadır. Filmin kilit noktalarından birini oluşturan maçlar için bahse girme durumunu da baya bir abartmıştır. Ve kendisini Robert De Niro canlandırmaktadır. Jennifer Lawrence - ayrı bi beğeniyorum- ise kocasını kaybettiği için dengesini de kaybetmiştir ve bir dans yarışması için hazırlık yapmaktadır. Bu iki dengesizin yolları sokakta koşarken kesişir. Bir takım çıkar ilişkileri falan derken olay romantik komediye bağlanır. Haa bence Oscar alamaz ama fena bir film değil.
22 Ocak 2013 Salı
Argo (2012)- Ben Affleck
Şimdilik Oscar ödüllerine 7 dalda aday olan bir film Argo.
Kısaca;
İran devrimi sırasında Amerikan Büyükelçiliğinde çalışanlar rehin alınır. Ancak 6 Amerikalı kaçmayı başarır ve Kanada Büyükelçiliğinde gizlenirler. Filmin olayı bu; Amerikan vatandaşlarını kurtarma operasyonu, kahramanlıklar, klişeler vs. Aslında fena film değil ama bir Amerikan vatandaşı olsaydım çok beğenir belki oscar bile verebilirdim.
Kısaca;
İran devrimi sırasında Amerikan Büyükelçiliğinde çalışanlar rehin alınır. Ancak 6 Amerikalı kaçmayı başarır ve Kanada Büyükelçiliğinde gizlenirler. Filmin olayı bu; Amerikan vatandaşlarını kurtarma operasyonu, kahramanlıklar, klişeler vs. Aslında fena film değil ama bir Amerikan vatandaşı olsaydım çok beğenir belki oscar bile verebilirdim.
11 Ocak 2013 Cuma
Mutlu Moskova- Andrey Platonov
Sovyet rejimi sırasında yasaklanmış bir yazar Platnov. Yasaklanmasının nedeni, kitabın anlattığı dönemin farklı bir bakış açısıyla ele alınmış olması olabilir.
Moskova Çestnova çocukluğunda garip bir olaya tanık olmuş ve
bu olay onda bir boşluk yaratmıştır. Hayatı boyunca doldurmaya çalışacağı bir
boşluk. Hayatına giren diğer karakterlerde de görürüz bunu. Yaşadıkları koşullara ve görevlerine bağlıdırlar ancak sürekli bir şeylerin eksikliğini hissederler. Bu belki de Moskova’yla
yollarının kesişmesinden kaynaklanmaktadır.
8 Ocak 2013 Salı
The Ghost Writer (2010)- Roman Polanski
1 Ocak 2013 Salı
20 Aralık 2012 Perşembe
Life of Pi (2012)- Ang Lee
Biraz geç olmuş olabilir ama izlediğim ilk 3D film. 3D için doğru bir tercih olmayabilir.
Bir roman uyarlaması olan filmin konusu enteresan. Hindistan'da hayvanat bahçesi işleten bir aile hayvanlarıyla birlikte Kanada'ya gitmek için gemiye biner. Gemi fırtınada batar. Pi ve Richard Parker adlı kaplan bu kazadan kurtulurlar. Okyanusun ortasındaki yaşam mücadelesini izlemeye devam ederiz..Film, sonunda bir ikilemde bırakır izleyenleri; düş mü gerçek mi hikayesi. Ayrıca film boyunca pek diyalog olmadığından bol bol hint müziği dinlemek zorunda kalıyorsunuz o da biraz bayıyor. Ve en iyi film de dahil 4 oscar adaylığı var.
Bir roman uyarlaması olan filmin konusu enteresan. Hindistan'da hayvanat bahçesi işleten bir aile hayvanlarıyla birlikte Kanada'ya gitmek için gemiye biner. Gemi fırtınada batar. Pi ve Richard Parker adlı kaplan bu kazadan kurtulurlar. Okyanusun ortasındaki yaşam mücadelesini izlemeye devam ederiz..Film, sonunda bir ikilemde bırakır izleyenleri; düş mü gerçek mi hikayesi. Ayrıca film boyunca pek diyalog olmadığından bol bol hint müziği dinlemek zorunda kalıyorsunuz o da biraz bayıyor. Ve en iyi film de dahil 4 oscar adaylığı var.
2 Aralık 2012 Pazar
Gizli Ajans- Alper Canıgüz
''İnşaat halinde bir bina düşün," dedim. "Ve ben de
kendimi onun çatısından aşağı atarak intihar etmeye karar vermiş olayım. Eğer
merdivenlerin parmaklıkları henüz inşa edilmemişse, inan bana, basamakları
apartman boşluğu tarafından değil, duvar tarafından tırmanırım. Hiç kimse ölene
kadar ölüme hazır değildir.''
Alper Canıgüz diğer kitaplarındakine benzer bir kurguyla yazmış bu kitabı da. Bu kez hikayenin enteresan ögelerine Musa'nın çalışmaya
başladığı ajansta rastlıyoruz. Örneğin; ajansın sahibi yüklüce bir mirasa
konmuş olan bir kedi. Aşk, uzaylılar, Sezyum (Kaan), ölüm... uzun uzun anlatmaya gerek yok. Oku, eğlen.
1 Aralık 2012 Cumartesi
Je Vais Bien, Ne T'en Fais Pas- Philippe Lioret
Sonunda mide boşluğunda etki yaratan filmler
kategorisinden, kitap uyarlaması bir film.
Barcelona tatilinden dönen 19 yaşındaki Lili ikiz kardeşi Loic'in babasıyla yaşadığı tartışmadan dolayı evi terk ettiğini görür. Kardeşini arar, mesaj bırakır fakat bir türlü ulaşamaz ona. Bir süre sonra onun öldüğüne inanmaya başlar. Yemeden içmeden kesilir, hastanelik olur. Bir süre hastanenin psikiyatri servisinde kaldıktan sonra babası, kardeşinin Fransa’nın başka bir şehrinden postalanmış mektubunu getirir. Mektupların devamı gelir. Lily bu mektuplarla hayata döner. Kendini toparlar. Ama hala kardeşini aramaktadır.
Barcelona tatilinden dönen 19 yaşındaki Lili ikiz kardeşi Loic'in babasıyla yaşadığı tartışmadan dolayı evi terk ettiğini görür. Kardeşini arar, mesaj bırakır fakat bir türlü ulaşamaz ona. Bir süre sonra onun öldüğüne inanmaya başlar. Yemeden içmeden kesilir, hastanelik olur. Bir süre hastanenin psikiyatri servisinde kaldıktan sonra babası, kardeşinin Fransa’nın başka bir şehrinden postalanmış mektubunu getirir. Mektupların devamı gelir. Lily bu mektuplarla hayata döner. Kendini toparlar. Ama hala kardeşini aramaktadır.
Bir de kardeşinin gitmeden önce Lily için besteleyip
kaydettiği bir şarkı var ki, filmde üç kez dinleme şansınız oluyor, gerçekten
titretiyor gönül telinizi. Oyunculuklara bayıldım. Kurguda ufak tefek tutarsızlıklar olsa da etkileyici
bir film.
30 Kasım 2012 Cuma
Taare Zameen Par - 2007- Aamir Khan
İsmi 'yerdeki yıldızlar' olarak çevrilmiş olan bu Hint filminin konusu her
çocuğun öğrenilebilir olduğu.
Öğrenci klasik eğitim metotlarına yanıt vermez üst üste sınıfta kalır
ve akademik olarak başarısızdır. Resim yapmayı sever ve konuda oldukça iyidir.
Okulda başarısızlığı nedeniyle cezalar alır. Okuldan kaçmaya başlar. Ailesi bu
durumu öğrenerek okula gittiğinde oğullarının durumu ile bildiklerinden ilgili
daha vahim bir tablo ile karşılaşırlar. Yatılı okul fikri bu noktada doğar.
Olaylar gelişir.
Film müzikal tarzında ve ara ara animasyonlar kullanılmış.
Bence bu iki öğe kullanılmasaydı film daha başarılı olabilirdi. Ayrıca filmde baht dönüşünde
kilit rol oynayan abinin her bakımdan mükemmel gösterilmesi biraz gerçek dışıydı. Sonuç olarak film
çocuğu olmayan ve çocuk eğitimiyle ilgilenmeyenlerin biraz daha mesafeli
durabileceği bir film olabilir ama bence öğretici ögeler taşıması nedeniyle
izlemeye değer.
22 Kasım 2012 Perşembe
Semerkant- Amir Maalouf
12 Kasım 2012 Pazartesi
Ceylan Ertem- Ütopyalar Güzeldir (2012)
1 - Hayal'et (İntro)
2 - Ne Olursan Ol
Gelme
3 - Oğlan Acı Çekiyor
4 - Kış Suçlu Çok
5 - Cennetin
Irmakları
6 - Orman
7 - İstisna
8 - Ertesi Gece
9 - Kaçıncı Yarın
10 - Ne Güzel Gün
11 - Annem Duysa Üzülür
12 - Ütopyalar Güzeldir
18 Ekim 2012 Perşembe
Rüyanın Öte Yakası- Ursula K. Le Guin
Gördüğü rüya bir sonraki günün gerçeği oluyor. Bazen sadece
sıradan bir değişiklik yaratıyor bu durum bazen de tüm dünyanın kaderini
değiştiriyor. Ama Orr’dan başka kimse bunun farkında değil. O da bu rüyaları
baskılamak için ilaçlar alıyor. Başkalarının ilaç kartlarıyla aldığı ilaçlar
nedeniyle başı belaya giriyor. Kurtulmak için gönüllü olarak terapiye gitmesi
gerektiğinden kitabımızın diğer önemli kahramanı doktor Haber’la tanışıyor. Doktor
başlangıçta olanların farkına varamıyor
ancak vardığında sergilediği tutum işleri değiştiriyor. İnsanlara istediği
rüyayı görmelerini sağlayacak bir makine üzerinde çalışıyor Haber.
Ursula K. Le Guin’in kurguladığı dünya bize geleceğimizi
anlatıyor. Çevre kirliği, küresel ısınma almış yürümüş, nüfus patlaması olmuş. İnsanlar kutu gibi odalarda
yaşamak zorundalar, enteresan hastalıklar türemiş ve bir çok detay daha. Dünyanın
içine ettikten sonra birinin bir rüya görmesiyle her şey düzelebilir mi? Beklentiler
ve gerçekleşenler her zaman tutarlı olur
mu?
Le Guin yine öyle güzel anlatıyor ki hikayesini. Önce sizi
içine yavaş yavaş çekiyor, sonra maceraya ortak ediyor ve unutulmaz bir tat
bırakıyor belleğinizde. Kitaptan bir
alıntıyla sonlandırıyorum.
'Aşk taş gibi durduğu yerde beklemez, tıpkı ekmek gibi
yapılmalıdır; hep yeniden yapılmalı, taze tutulmalıdır.'
17 Ekim 2012 Çarşamba
Before Sunrise (1995) - Before Sunset (2004) - Before Midnight (2013) Richard Linklater
Before Sunrise (1995) |
İlk filmde yolları kesişen kahramanlarımızla Viyana sokaklarında yaklaşık 1 gün boyunca geziyoruz. Sanki onların muhabbetine yancıymışım gibi izledim filmi.
İkinci filmi izleyeceğimi bildiğimden , 9 yıl sonra neler
olabileceğini düşünerek izledim bir yandan. Tanıdık bir son vardır ya; araya ayrılık girecekken adam
ya da kadın her şeyden vazgeçer sevgilisine döner ve mutlu mesut yaşarlar. İyi haber
; ilk film öyle bitmedi.
Before Sunset (2004) |
İkinci film gerçek zamanlıydı. Jesse ve Celine bir tesadüf
eseri ya da yıllardır tasarlanan bir planın parçası olarak Paris’te karşılaştılar. Birlikte geçirdikleri tüm zamanı yani 80
dakikayı izledik. Aradan geçen yılların özetini, birbirleri hakkında
düşündüklerini öğrenmiş olduk. Ancak klasik Holywood filmlerine alışkın bünyeleri yine
tatmin etmeyen bir sonla karşılaştık. Ben sonunda küfür ettiren filmleri
seviyorum. Beklenmeyen bir son ile şaşkınlık vb duygular yaratan ve bu
şaşkınlığın ardından gelen küfürlerden bahsediyorum. Saymalı, sövmeli değil. Neyse demem o ki Before Sunset de öyle bitti.
Before Midnight (2013) |
Ve bir 9 yıl daha sonra yani 2013’de çiftimiz yine buluşacakmış. Bu kez Messinia’da (Yunanistan’daymış). 2013’ün ilk aylarında gösterime girecekmiş.
Merakla beklediğim filmin ismi Before Midnight.
7 Ekim 2012 Pazar
My Name is Khan- Karan Johar
Dünyada iki çeşit insan vardır. İyi insan ve kötü insan...
Asperger sendromlu Hintli Müslüman Rızvan Khan’ın hikayesini
anlatıyor film. Ancak hikayenin başından sonuna olanlar filmden çok diziyi
andırıyor. Çünkü olaylar dallanıp budaklanıyor. Rızvan annesini kaybedince
kardeşinin yanına Amerika'ya gidiyor. Aşık oluyor evleniyor. Burada 11 Eylül
sonrası müslümanlara karşı geliştirilen tavırla ilgili sorunlar yaşıyor.
Evlendiği kadının oğlu sırf müslüman bir soyadı taşıyor diye öldürülüyor.
Derdini Amerikan başkanına anlatmak istiyor. Yollara düşüyor. O sırada Afrika göçmeni bir aileyle tanışıyor.
Kasırga kopuyor. Gerçek kasırga.
Hafiften fantastik takılıyor sanki film bir ara. Başkan filmin başında Bush iken sonunda Obama seçilmiş oluyor. Ve sanki böylece filme göre tüm dertler bitiyor. O kadar kolay değil aslında. Bence film bir çok konuyu kendine dert edinmiş ve bu yüzden kafası karışık bir film olmuş. İzleyip yorumlamaya değer.
Hafiften fantastik takılıyor sanki film bir ara. Başkan filmin başında Bush iken sonunda Obama seçilmiş oluyor. Ve sanki böylece filme göre tüm dertler bitiyor. O kadar kolay değil aslında. Bence film bir çok konuyu kendine dert edinmiş ve bu yüzden kafası karışık bir film olmuş. İzleyip yorumlamaya değer.
10 Eylül 2012 Pazartesi
7 Eylül 2012 Cuma
Efrasiyab'ın Hikayeleri- İhsan Oktay Anar
Çok değil, bundan 30 yıl önce diye başlıyor Anar ve kasabaya
bir kabadayının canını almaya Ölüm’ü getiriyor. Kabadayı Ölüm’e bir oyun
teklifinde bulunuyor. Kazanırsa 100 yıl daha yaşayacak. Oyun eşli oynanacağından
Ölüm kendine canı alınacaklar listesinden sıradaki kişiyi; Cezzar Dede’yi eş olarak seçiyor. Oyunu kazanan Ölüm Cezzar Dede’ye
de bir oyun şansı veriyor. Hikaye anlatma oyunu oynayacaklarını ve her hikaye
için bir saat yaşayacağını söylüyor. Ölüm ve Cezzar Dede birbirlerine
hikayelerini anlatırken bir taraftan da kasabanın mahallelerinde sıradaki kişi olan
Uzun İhsan’ı arıyorlar.
Ölüm üzerine cümlelerini sevdiğim, okurken eğlendiğim bir
kitaptı. Ayrıca bu hikaye oyunlaştırılmış ve 2001'de devlet tiyatrosu
tarafından sahneye konmuş.
Hikaye içindeki hikayelerin isimleri;
Güneşli Günler
Bidaz'ın Laneti
Bir Hac Ziyareti
Dünya Tarihi
Ezine Canavarı
Hırsızın Aşkı
Şarap Ve Ekmek
Gökten Gelen Çocuk
3 Eylül 2012 Pazartesi
Pleasantville - Gary Ross (1998)
30 Ağustos 2012 Perşembe
Oğullar ve Rencide Ruhlar – Alper Canıgüz
Alper Kamu,
beş yaşında ve hayatının en olgun döneminde olduğunu iddia ediyor. Önce
ailesini, arkadaşlarını ve komşularını derinlemesine tanıyoruz. Mahallede
belalı bir çocukla başı dertte ve bu dert onu bambaşka bir olayın içinde
bulmasına neden oluyor; bir cinayetin. Cinayeti çözmek ise yine ona düşüyor.
Çünkü gerçekten çok olgun!
Oğullar ve Rencide Ruhlar, sırıta sırıta okunacak hatta mekan müsaitse okurken kahkaha atılabilecek kitaplar kategorisine giriyor. Çok eğlendim. Ancak bir uyarı; okurken beş yaşındaki çocuk nereden bilecek bunları mantığından arınıp okumak gerek. Yoksa canınız sıkılabilir. Bence eğlenmenize bakın.
Mucizevi Mandarin - Aslı Erdoğan
"Yaşlı ve çirkin
bir mandarin, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel,
ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş. Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını
fırsat bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki mandarin,
tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye
başlamış. Haydutlar hem kalabalık hem de işinin ehliymiş. Onu kolayca köşeye
sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa vursunlar bu zayıf, çirkin bedende
yara açılmadığını, can alıcı darbelerin iz bırakmadığını görmüşler. Bıçaklarını,
kılıçlarını çekmişler, ama en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile mandarine
hiçbir şey yapamıyormuş. Sonunda korkup kaçmışlar. Dövüşü izleyen kadın, yaşlı
adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha, bu sefer aşk adına sevişmek
istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. Gel gelelim
güzel kadının her dokunuşunda mandarinin bedeninde yeni bir yara beliriyormuş,
dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. İçten bir
ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. Sonunda mandarin kanlar içinde
kadının kollarına yığılmış, ölmüş.
Bir zamanlar izlediğim
"mucizevi mandarin" adındaki bir balenin, eski çin efsanelerinden
alınma öyküsünü, ilk sevişmemizden hemen sonra Sergio'ya anlatmıştım. Nedense
anlattıklarımdan pek hoşlanmadı, ama bu öykü benim en sevdiklerimden biridir."
Kırmızı Pelerinli Kenti okmuştum 7-8 yıl önce. Sonra bir kaç
kitabını daha okudum. Otobiyografik yanlarının olması sanırım dikkatimi çekmişti o
öykülerinin. O zamanlardan bir Aslı Erdoğan hayali var kafamda. Mutsuz ve umutsuz olmakta inatçı, yalnız,
güçlü görünen ama çok incinmiş, akıllı mı akıllı bir kadın.
Mucizevi Mandarin’de iki öykü var. Biri, gözünü birini kaybetmiş, sevgilisi tarafından terk edilmiş, İsviçre'de tek başına yaşayan, türk bir kadının acılarını,
tespitlerini anlatıyor.
Neden bu kadını okumayı sevdiğimi tam olarak
açıklayamasam da ara ara hep aklıma geliyor bir Aslı Erdoğan kitabı okumak.
Sanırım kitaplarının yarattığı hissiyattan kaynaklanıyor bu ara ara okuma
isteği. Çünkü hep kayıp karakterlerin hikayeleri bunlar. Aynı zamanda kadın
olmakla, hem kadın hem Türkiye’de doğmuş,
büyümüş olmakla ilgili yerinde saptamaları var. Ha bir de geleceğe kalacak elli
yazar arasında sayılıyor kendisi.
3 Ağustos 2012 Cuma
Veciz Sözler- Barış Bıçakçı
“Tanrı, eğer varsa, bir iyilik yapıp
bütün kullarının kulağına hiç durmadan “sen değerlisin, sen değerlisin!” diye
fısıldamalı, sırtını sıvazlamalıydı.”
Kahramanımız
Sulhi Saygılı. Kendisi, heyecanların zamanla kedere evrildiği bir yaşamdan
muzdarip. Hatta “kremalı bir
yalnızlıktan, kemiksiz bir kederden...” Bir radyo programında çıkıyor
karşımıza Sulhi. Hem bizim hem de yazarımızın. Yazarımız pek cana yakın.
Parantez aralarında özel ilgi gösteriyor biz okuyuculara. Radyo programının adı
“Veciz Sözler”. Her sabah bir kelime belirliyor programı sunanlar. Arayanlar da
o kelime ile ilgili bir cümleyle katılıyorlar programa. Sulhi devamlı
katılımcılarından Veciz Sözler'in.
Mesela aile
için; “televizyon karşısında gerçekleştirilen toplu bir intihardır.” demiş
Sulhi. Özgürlük için; "Aşktan bile değerli", edebiyat için; "İnsanlar arası bir
yalıtkandır." demiş. Kelime “ölüm” olduğunda ise Sulhi'nin kurduğu
cümle şu olmuş; "Ölüm hakkında konuşmaya değmez." İşte böyle beylik sözler eden
Sulhi’nin arkadaşlarına, ailesine, karşılıksız aşklarına ilişkin okunası bir hikaye
Veciz Sözler.
Barış
Bıçakçı yeni okumaya başladığım bir yazar ve iki kitabı daha sırada okunmayı
bekliyor kitaplıkta. “Bizim Büyük
Çaresizliğimiz” filminin uyarlandığı kitabı da o yazmış. Kitabı okuyunca
filmi de izleyeceğim. Paylaşırım.
Sonuç
(sözlük tanımı): Bir solukta okunan, yer yer gülümseten bir kitap. Okuyun.
Ursula K. Le Guin
1920’de Berkeley,
Kaliforniya ABD’de doğmuş, bilim kurgu
ve fantastik edebiyatının en önemli yazarlarından biri.
Eğitim:
- Columbia Üniversitesi
- Fransa ve İtalya’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı üzerine yazmış tezini.
Aile:
- Babası antropolog, annesi psikolog ve yazarmış.
- 3 erkek kardeşi varmış.
- Tarihçi Charles A. Le Guin ile evlenmiş.
- Üç çocuk ve dört torunu varmış.
Edebiyat:
- 1969’da karanlığın Sol Eli adlı kitabı yazmış ki bu kitap benim okuduğum ilk Le Guin romanıdır. İki önemli ödül almış. Öncesinde öyküler yazıyormuş.
- Sonra Mülksüzler’i yazmış ki ülkemizde bu kitabıyla ünlüdür. Onun hakkında da yazacağım ileride.
- Sonra Yerdeniz serisi ve diğerleri.
Ursula K. Le Guin’in
bilim kurgu anlayışı terminator tarzından uzak, teknolojik değişimden çok
sosyolojik değişimleri içeriyor. Kitaplarındaki konular herzaman çok özgün,
çekici, insancıl. Anarşist ve feminist
olduğu söylenebilir.
Severek, bayılarak okuyorum. Ellerinden öpüyorum.
Kaynak: vikipedi
2 Ağustos 2012 Perşembe
Gelin alma!
Alıyoruz veriyoruz.
Biz bunu yıllardır
yapıyoruz.
Alan sindirir.
Veren ötekileştirir.
Doğumundan yıllar sonra
kadın, yeniden şekillendirilir.
Rahat bırak!
Yerdeniz Beşlemesi- Ursula K. Leguin
Sevgili Ursula K Le Guin, şimdiye kadar kitaplarını en çok okuduğum yazarlar listesinde bir numarada. Daha önce de belirttiğim gibi uzun yazmayı sevmem. Tercih etmem. Ama Ursula Teyzemiz uzatmayı baya bir seviyor. İyi de yapıyor. Üçleme olarak yazmaya başladığı “ Yerdeniz Üçlemesi” beşleme oldu. Pek de iyi oldu. Bunlara ek olarak “Yerdeniz Öyküleri”ni yayımladı. Yine aynı diyarlarda geçen ve beşlemedeki bazı karakterlerin daha ayrıntılı öykülerini yazdı o kitapta. Ben onu okumadım henüz. Okuduklarımdan başlayalım. Haydi buyrun beşlemeye...
Yerdeniz I: Yer Deniz Büyücüsü
Yazar her kitap için bir tema
belirliyor. İlk kitabın teması büyümek. Kitabın ana kahramanı asıl adı Ged olan
Çevik Atmaca. Kitapta Ged’in büyücülük yolunda attığı ilk adımları, hocası Ogion’un
yanında geçirdiği günleri, Roke Büyücülük Okulu'na kabul edilişi anlatılıyor.
Ancak büyümek o kadar kolay değil. Bence büyürken bize eşlik eden en önemli
duygu merak duygusu.
Ged aşmaması gerek bir sınırı
aşıyor ve ölüler aleminden bir ruh çağırma iddiasında kapıyı aralık bırakıyor. Bu
gölgeler Ged’in peşini bırakmıyor. Biz de bu macerayı okurken bir taraftan birey
olma, kendini tanıma, ve kişinin kendiyle yüzleşme süreçlerine tanıklık ediyoruz.
Yerdeniz II: Atuan Mezarları
Yazarın söylediğine göre konu
cinsellik. Bu kitaptaki baş kahramanımız Tenar. Atuan Mezarlarının İlk ve Son Rahibesi.
Bunun nedeni ise bu inanışın reenkarnasyona dayanması. Bir önceki rahibe
öldüğünde, onun ruhuyla doğan sağlıklı bir kız bebek aramaya başlıyorlar ve
buldukları kızı 6 yaşında ailesinden alıp Atuan Mezarları’nın Rahibesi
yapıyorlar. Tenar’ın görevi mezarların altındaki labirenti keşfedip oradaki hazineyi
ve mezarları korumak. Koruduğu şeylerden biri de Erreth-Akbe halkasının yarısı.
Ancak diğer yarısına sahip olan biri halkayı tamamlamak ve barışı daimi kılmak
için geliyor. Kitabı okurken müthiş keyif almıştım. İnsanı şaşırtan,
sevindiren, içini burkan anlar vardı. Yazarın cinselliğin altını çizmiş olması
bence rahibelik gereklilikleri ve Tenar’ın arzularının çatışmasının bir sonucu.
Bir taraftan normal Yerdenizli bir kadın olma isteği bir taraftan üzerine
yüklenen görevler ...
Yerdeniz III: En Uzak Sahil
Bu kitapta ejderhalar diyarına
yolculuk var. Kutsal bir amaç için. Ölümsüzlük adına tüm varoluşu feda etmek
isteyen “Kuğu”nun açtığı kapıyı kapatmaya gidiyor artık Baş Büyücü olan Ged.
Yalnız değil. Yanında kralın oğlu Arren var. Ancak böyle bir kapıyı kapatmak ve
ölümsüzlüğe karşı koymak hiç de kolay değil. Yazar da kitabın ölüm hakkında
olduğunu söylüyor. Ve bu yüzden bu kitabın, serinin daha tutarsız daha havada
kalan bir parçası olduğunu ekliyor. Ölüm, anlatırken de kolay değil.
Yerdeniz'in ayrıntılı haritası En Uzak Sahil kitabında yer alıyor. Daha fazla ayrıntı için; http://www.ursulakleguin.com/EarthseaMaps/index.html |
Yerdeniz IV: Tehanu
Ursula K. Le Guin üçlemenin
ardından hikayenin öyle bitmemesi gerektiğini düşünmüş ve hikayeye yeni bir
karakter eklemiş. Kitabın ismi olan karakteri. Atuan mezarlarından tanıdığımız
Tenar’ın, mezarların yıkılışından sonra normal Yerdenizli bir kadın gibi
yaşamayı seçtiğini ve neler yaşadığını öğreniyoruz. Sonra yüzünün yarısı ve bir
eli yanmış olan bir kız çocuğunu evlat ediniyor. Ged’in hocası olan Ogion’a
gidiyor. Yaşlı Ogion bir süre sonra ölüyor. Ged’in de emeklilik günlerinde tercih
ettiği yer ustasının evi oluyor. Ged ile Tenar tekrar buluşuyorlar. Ancak
kötüler kahramanlarımızın, kötülükler
ise Yerdeniz’in peşini bırakmıyor.
Yerdeniz V: Öteki Rüzgar
Serinin şimdilik son kitabı .Kuvvetle
muhtemel öyle de kalacak .Bu kitapta aşk var, ölüm de var. Tamamlayıcı, taşları
yerine oturtan bir tarafı da var bu kitabın. Yerdeniz’e değişimin hakim olduğu
bir dönem de Kral Lebannen, Tenar’ı, kızı Thennu’yu, rüyalarında kaybettiği
karısını ve ölülerin diyarını gören Kıvılcım’ı saraya Havnor’a davet ediyor. Oradaki
büyücülerle konu hakkında toplantılar yapıyorlar. Thennu özel durumu nedeniyle
baş büyücülüğü bırakmış Ged’in görevini üstleniyor sanki.
Serinin tamamında da bu kitapta
da hayata, varoluşa duyulan saygıyı görmek mümkün. Var olan her şeyin düzen
içinde bir yeri olduğunu, küçük- büyük her şeyin ve herkesin hayata ve insana
önemli katkılarının olduğunu anlatıyor kitap/kitaplar. Ve büyürken de bunlardan
kendi payımıza düşeni almak ve olabildiğince hayata katılmak olmalı görevimiz
diye düşündürüyor.
Okuyun, düşünün.
19 Temmuz 2012 Perşembe
Temple Grandin - Mick Jackson (2010)
Yüksek işlevli otizmli Temple Grandin’in yazdığı iki kitabından uyarlanan film Grandin’in kendi hikayesini anlatıyor. Otizmi nedeniyle yaşadığı sosyal etkileşim ve iletişim sorunlarını, dünyayı nasıl gördüğünü, düşünme biçiminin farklılığını görüyoruz filmde. Yer yer duygu yoğunlukları da yaşatan güzel bir film.
4 Temmuz 2012 Çarşamba
Hysteria - Tanya Wexler (2011)
19. yy İngiltere’sinde geçen vibratörün icadının izlenilebileceği bir film. Hysteria kadınlardaki huzursuzluğa konulan teşhis. Hastalığı tedavi eden doktorumuzun iki kızı
var birbirinden akıllı. Kızlarından biri kendinden beklenen hayatı yaşayıp babasının izinden giderken diğeri
kendini hayır işlerine vermiş,özgürlükçü, babasına rest çekmeyi göze alan biridir.
Hysteria uzmanı, işlerinin yoğunluğu ve uyguladığı tedavinin zorluğu
nedeniyle yanına bir doktor alır. Bu genç doktor, geleneksel tıp uygulamalarına karşı çıkan, çalışkan biridir. Genç doktor ihtiyar doktorun kızları ile tanışır ve aralarında
bir takım ilişkiler gelişir ve dolayısıyla olaylar gelişir.
18 Haziran 2012 Pazartesi
Dogtooth – Kynodontas (2009)
deniz: Ahşap kolluklu deri koltuk.
otoyol: Çok güçlü rüzgar türü.
seyahat: Zemin kaplamada kullanılan dayanıklı bir madde.
tüfek: Güzel beyaz bir kuş.
Saçma mı? Hayır değil. Filmdeki karakterlerin yaşamları için
çok önemli bilgiler bunlar. Beş kişilik bir aile. Baba bir fabrika da
çalışıyor. Evde dış dünya ile bağlantısı olan tek kişi o. Anne ve artık çocuk denmeyecek
kadar büyümüş üç çocuk geniş bir arazisi olan evden dışarıya hiç çıkmıyorlar. Çünkü
çıkarlarsa ölürler. Anne ve babanın çocuklar için yarattığı bu dünyada
bildiğimiz dünyadaki hiçbir şey doğru değil. Kelimelerin anlamları bile...
2009 Yunan yapımı, Cannes’dan "belirli bir bakış" ödülü almış, distopya türünde bir film bu. Yönetmen Giorgos Lanthimos. |
Film boyunca babanın yarattığı dünyayı izliyor ve tartıyorsunuz. İnsan
üzerinde uygulanabilecek baskının sınırlarını, insanları istenilen yönde şekillendirmenin olağanüstü olabilirliğini görüyorsunuz. Oldukça merak
uyandıran bir ortam sunuyor film size. Onların benimsedikleri yaşamı algılamak
ve anlamak zaman alıyor. Dış dünyaya olan meraklarını giderip gideremeyeceklerini bekliyoruz. Filmde pek çok alt metin olduğu kanısındayım.
Filmin isminin nereden geldiğini söylemeyeceğim ama tahmin
edilebileceği gibi köpek dişinin bildiğimiz anlamına farklı anlamlar yükleniyor
elbette. Mutlaka izlenmeli.
12 Haziran 2012 Salı
Codayi-İ Nadir Ez Simin - A Separation – Bir Boşanma
İlk sahnesinden son sahnesine kadar çatışma var bu filmde.
Bir aksiyon filmi değil ama izlerken hareketsiz bırakabilir izleyiciyi. Filmin yönetmeni
Asghar Farhadi. Kendisi filmde bir doğruyu işaret etmiyor bize, çoğunlukla işin
yargı kısmını izleyiciye bırakıyor.
Film bir adliye binasında hakim karşısında boşanmak isteyen
bir çifti görmemizle başlıyor. Bu arada filimin orijinal adının tam çevirisi
Simin ile Nadir’in boşanması anlamına geliyormuş. Simin, İran’dan ayrılmak ve
yurt dışında yeni bir yaşam kurmak için vize işlemlerini halleder ancak kocası Nadir
bu yolcuğa çıkmak istememektedir. Alzheimer olan babasını bırakamayacağını
söyler. Hakim onları boşamaz ve Simin’e hayatına geri dön tavsiyesinde bulunur. Bu durumda
kızları Termeh -kendisi 11 yaşında- babasının izni olmadan yurt dışına
çıkamayacağından Simin çıkmaza girer. Evi terk ederek annesinin evine gider.
Burada “Kızım Olmadan Asla” tadında bir şeyler
izleyeceğim hissine kapılmıştım ama yanılmışım. O evi terk edince evdeki işleri
halledecek ve Nadir’in babasına bakacak bir kadın bulunur. Ancak işleri halletmek
bir yana bu ablamız işleri arap saçına çevirecek katkılar da bulunur.
Hamiledir, oldukça dinine bağlıdır, yoksuldur, 5-6 yaşlarında bir kızı ve asabi
bir kocası vardır. Hamileliği düşükle sonlanır. Ölen bebeğin katilinin Nadir
olduğu suçlamasıyla olaylar gelişir.
Çocuk oyuncular konusunda şöyle bir düşüncem var. Herhangi
bir filmde çocuk oyuncunun olduğu sahnelerde
filmden kopup seti hayal
ediyorsam eğer o oyunculukta bir problem var gibi geliyor bana. Ama bu filmde
zerre kadar hissetmedim bunu. Filmdeki diğer öğelerinde önemi var tabii. Bu
konuda tartışmaya açığım ancak gerek ödül alan oyuncular gerek diğerleri için perfetto diyebilirim. Neden perfetto dediğim konusunda
fikrim yok. İtalyanca bilmiyorum. Bu konuda da tartışmaya açığım. Ödül demişken filmin oscar ve altın küre aldığını belirteyim.
Filmin haz veren taraflarından biri de izlerken
karakterlerin günlük yaşamlarındaki sıradan davranışlarının filmin ana
çatışması üzerindeki etkilerini görmek. Üzerinde ince ince çalışıldığı çok
belli filmin. İkinci kez hatta belki daha fazla izlenilmesi mümkün.
E tabii bir de film arka planında akıp giden farklı
sınıflardan iki İranlı ailenin yaşamı var. Okul, otobüs, arabalar, iş yerleri evler
vs. Film Tahran’da geçiyor. Biz de o
coğrafyadaki yaşam hakkında izlenim edinmiş oluyoruz. İyi ediyoruz.
Çok beğendim,
bayıldım hatta beğendik, bayıldık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)